Pulsar Fusion adlı havacılık şirketi, bu sistemle 805,000 km/s hızı aşmayı ve güneş sisteminin en yüksek sıcaklıklarına ulaşmayı planlıyor. Nükleer füzyon kullanarak çalışan bu motor, güneşe enerjisini veren reaksiyonu kullanacak.
Nükleer füzyon, iki atomu birleştirerek büyük miktarda enerji açığa çıkarır. Bilim insanları, bu sürecin sınırsız ve çevreye zararsız enerji elde etmek için kullanılabileceğine inanıyor. Ancak, bu faydaları Dünya’da kullanmadan önce, uzayda kullanımına yönelik potansiyelinin keşfedilmesi gerekiyor.
Pulsar Fusion’ın CEO ve kurucusu Richard Dinan, uzayın füzyon için ideal bir ortam olduğunu belirtiyor. Vakum ortamı ve son derece düşük sıcaklıklar, füzyon reaksiyonunun daha iyi kontrol edilebilmesi ve daha etkin kullanılabilmesi için önemli avantajlar sağlıyor.
Firma, füzyon enerjisini doğrudan roket motorunda kullanmayı planlıyor. Bunun için elektrik yüklü parçacıklardan oluşan bir plazma yaratılacak ve bu plazma, yüz milyonlarca dereceye ulaşacak bir sıcaklıkta tutulacak. Ancak plazmayı elektromanyetik bir alanda sınırlamak ve kontrol altında tutmak zorlu bir görev olarak karşımıza çıkıyor.
Son zamanlarda yapılan bilimsel ilerlemeler ise bu hedefe bir adım daha yaklaşmamızı sağladı. Araştırmacılar, reaksiyonu başlatmak için harcanan enerjiden daha fazla enerji üreten ilk füzyon reaksiyonunu gerçekleştirdi. Bu önemli kilometretaşı, 21. yüzyılın en etkileyici bilimsel başarılarından biri olarak kabul edildi.
Pulsar Fusion, bu konudaki umutlarını yapay zeka alanındaki ilerlemelerle birleştirdi. Princeton Satellite Systems adlı bir şirketle işbirliği yaparak, plazmanın elektromanyetik alanda nasıl davrandığını öngörebilmek için makine öğrenmesini kullanacaklar. Bu simülasyonlar, roket motorunun tasarım sürecine rehberlik edecek ve geliştirme sürecini hızlandıracak.
Pulsar Fusion, 2027 yılında roketinin füzyon sıcaklıklarına ulaşmasını hedefliyor. Eğer testler başarılı olursa, bu startup ticari olarak kullanılabilen dünyanın ilk füzyon tabanlı roket motorunu geliştirmiş olacak.
Bu teknolojinin başarılı olması halinde Mars’a olan seyahat süresi yarıya inecek, Satürn’e olan uçuş süresi sekiz yıldan ikiye düşecek ve insanlık güneş sistemimizi aşma potansiyeline sahip olacak. Bu inanılmaz teknoloji, insanlığın uzay keşiflerinde büyük bir dönüm noktası olabilir.